DOGO’nun Sponsoru Olduğu “Kürkçü Dükkanı”na Dönen Bir İllüstratör; Sadi Tekin
Tasarımcı tasarımcının dilinden anlar dedik ve hem keyifli hem de samimi bir serginin destekçisi olduk. Kendini “çizgi oburu” olarak tarif eden ve peçeteden beyaz leblebiye kadar her alanda bu yeteneğini sergileyen bir illüstratör; Sadi Tekin.
Kuzguncuk aşığı ve bir semt sergisi sanatçısı kendisi. İzmir, İstanbul ve New York arasında göçebelik, yersizlik, mekânsızlık ve benzeri gidiş ya da gidemeyişlerin arasında, aidiyet ile ilişkilendirdiği yer olan Kuzguncuk’ta, DOGO’nun da sponsorluğunda düzenlediği “Kürkçü Dükkanı” sergisi ve Sadi Tekin’in kendi hikayesi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Sadi Tekin’in eserlerini, 8 Mart’a kadar berberden çiçekçiye, kitap evinden kasaba kadar Kuzguncuk’taki birçok semt dükkanında inceleyebilirsiniz.
Sadi Tekin kimdir? Bugüne kadar neler yaptı?
İzmir’de büyümüş, üniversite eğitimini İstanbul’da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde almış bir endüstri ürünleri tasarımcısı ve illüstratörüm. Mezuniyet sonrası ağırlıklı tasarımcı olarak çalıştım, 2012 yılında taşındığım New York’ta da illüstrasyona ağırlık vermeye karar verdim.
Çizim yeteneğinizi ilk olarak nasıl keşfettiniz?
İlk olarak bir keşif söz konusu olmasa gerek, yetenekten çok çizime karşı ilgim küçük yaşlardan beri varmış. Sert bir cisimle kazıyarak yaptığım ilk otomobil çizimi hala annemin evindeki bir dolabın kapağında durur. Yetenekten çok ilgiye, hatta tutkuya ve çok çalışmaya inanırım.
Kendinizi tek bir ifadeyle tanımlayacak olsanız ne derdiniz?
Çizgi oburu
“Kürkçü Dükkanı” fikri nasıl ortaya çıktı? Kalabalık bir şehirde sakin kalabilmiş, samimi ilişkiler kurulabilen bir yer Kuzguncuk. Özellikle Kuzguncuk’u seçmenizin nedeni bu olabilir mi?
Kuzguncuk’u yaşama alanı olarak seçmemin nedeni bu olabilir. 94’ten beri gidip geldiğim, 2003-2011 arasında da yaşadığım mahalle Kuzguncuk. Sergiyi İzmir yerine İstanbul’da yapma üzerine konuşmaya başladığımız zaman böyle bir fikir oluştu ve serginin konseptine de çok uydu eski mahallem. Dolayısıyla da adı Kürkçü Dükkanı oldu.
Dünya üzerinde farklı şehirlerde yaşadınız, en çok nerede yaşamaktan keyif aldınız?
Beni en çok besleyen, ilham veren, heyecanlandıran şehir hala New York; ama yakın gelecekte daha çok gezmeye olanak sağlayacak bir düzen üzerinde düşünmekteyim.
DOGO tasarımları sizde nasıl duygular uyandırıyor?
Sevdiğiniz, yakın hissettiğiniz ya da bir bağ kurduğunuz çizimleri üzerinizde taşımak çok keyifli, çerçeveleyip duvara asmakla dövmesini yaptırmak arasında bir duygu bence.
DOGO gibi siz de tasarımlarınızda sıklıkla kedi figürlerini kullanıyorsunuz. Cat lovers vs. Dog lovers arasında siz de tarafınızı seçmiş gibisiniz 🙂
Köpek de çok severim, aslında hayvanları genel olarak çok severim ama kedilerle zaman içinde oluşan bir bağım var. Bir zamanlar evde beraber yaşadığımız kedilerin de payı var bunda. Ama aynı dünyayı eşit haklarla paylaştığımız hayvanları seviyoruz 🙂
Şehirler, yaşam alanları, kendi yerinden edilmiş nesneler ve belli bir kompozisyonda bir ahenk oluşturuyorsunuz. Kendi dünyanızı kurarken neler hissediyorsunuz?
İnsan doğadan uzaklaşıp beton kutular içine kendini hapsettikçe hastalanıyor, mutsuz oluyor ve huzursuzlaşıyor. Maalesef kısıtlı zamanlar dışında artık doğada vakit geçirmek de günümüzde pek mümkün görünmüyor. Sanırım benim için de mutlu olacağımı düşündüğüm kendi neşeli dünyamı yaratma çabası bu çizimler.
Dövmeye merakınız ne zaman başladı? Tasarımlarınızı insan vücudunda görmek nasıl bir his?
Bir süredir çizimlerimi dövme yaptırmak isteyenler oluyordu. Kimi izin istiyor, kimi doğrudan yaptırıyordu. Sonra bir gün o çizimlerden birini dövme yapan bir dövmeci arkadaşım ‘gel sana dövme yapmayı öğreteyim’ dedi ve benim aklıma bu fikri soktu. Benim de farklı bir yüzeye çizim yapma fikri hoşuma gitti ve öyle öyle başladım.